Galata Saray-ı Efendileri



İlklerin ve enlerin takımı Galatasaray, 1905 yılının ekim ayında bir edebiyat dersinde ünlü şair Şemsettin Sami Bey'in oğlu Ali Sami ve arkadaşları kafa kafaya vererek bir Türk futbol takımı kurmayı hedeflemişlerdi. "Kuruluşun 50.Yılı" kitabında Ali Sami Bey şu sözleri yazmıştır.

"

1 Teşrin 1905'te mektebin beşinci sınıfında edebiyat muallimimiz merhum Mehmet Ata beyin dersi esnasında birkaç arkadaş baş başa vererek Galatasaray'da bir futbol kulübü kurmaya karar verdik. İlk müteşebbisler oyuna ve mücadeleye meyyal arkadaşlardan Asım Tevfik Sonumut, Reşat Şirvani, Cevdet Kalpakçıoğlu, Abidin Daver, Kamil... gibi gençlerdi. Mektepte tahsilde bulunan Bulgar ve Sırp talebesinden çevik ve kuvvetli olanlar da bize iltihak etmişlerdi. Asım'ı muhasebeciliğe, Cevdet'i ikinci reisliğe seçmiş, kendim de Reis olmuştum. Asım her hafta arkadaşlardan birer kuruş toplamakta mahir olduğu için kendisini muhasebeci yapmıştık. Ben Reisliği topu yağlayıp şişirmekle almıştım. Topumuza evladım gibi bakardım. Zaten varımız yoğumuz da toptu. Mektebe gelirken, domuz sokağından geçer, domuz yağı alırdım. Topu onunla yağlar, şişirirdim; yamasını yeni pabucumdan kesmiştim. Bunu gören arkadaşlar, bana hepimizden fazla paye vermişlerdi. Yani o zaman Reisliğe ve diğer vazifelere payeyi, en çok çalışan kazanırdı. Cevdet de ikinci Reisliği formaları yıkadığı için almıştı."


Kuruluşu böyle anlatan Ali Sami Yen gencecik yaşına rağmen yüzyılları aşan kulübün vizyon ve amacını şu sözlerle belirtmişti.
"Maksadımız İngilizler gibi toplu bir halde oynamak, bir renge ve bir isme malik olmak ve Türk olmayan takımları yenmek."

Bu geniş görüşlülük ve amaç ile yürüyen Galatasaray'ın, Türkiye'ye Avrupa'dan başarılar getirmesine şaşırmamak lazım. Galatasaray tarihi boyunca Türkiye’nin Batı’ya ve başarıya açılan kapısı olmuştur ve olmaya devam edecektir.

Galata Saray-ı Enderun-u Hümayünu Dönemi
Babası Fatih Sultan Mehmed’in ardından tahta geçen 2.Bayezid eğitim ve öğretime yönelik atılımlar yapmıştı. Enderun’a yetişecek insanların eğitimi için Galata sırtlarında bulunan araziye Galata Sarayı Ocağı veya Galata Saray-ı Enderun-u Hümayünu kurdurdu. Devletin üst düzey yöneticilerini yetiştiren bu ocak döneminin en vizyoner atılımlarından da biriydi

Evliya Çelebi'nin aktardığı hikâyeye göre ise okulun kuruluşu daha farklı olmuştur; II. Bayezid, bir kış günü Galata sırtlarında avlanırken son derece bakımlı büyük bir bahçe içinde, köhnemiş küçücük bir kulübe görür. Kulübenin sahibi Gül Baba ile tanışan padişah, onu bahçeye gösterdiği özenden dolayı ödüllendirmek ister ve Gül Baba'nın isteği üzerine bu bahçeye bir mektep ve bir darüşşifa (hastane) yaptırır.

Hatta Gül Baba’nın kavuğundaki sarı kırmızı güllerinde ilerdeki yıllarda kulübün esin kaynağı olduğu da söylenmektedir.

Mekteb-i Sultani dönemi

Osmanlı'da Batılılaşma döneminin ve Tanzimat uygulamalarının bir simgesi olmuştu. Osmanlı'da hukuksal, siyasal ve sosyal alanda gerçekleştirilecek yenilikleri yaşama geçirecek aydın kadrolara ve bu kadroların yetiştirilmesi için geleneksel eğitimin dışında batılı programları da bünyesinde barındıran bir eğitim kurumuna ihtiyaç vardı. İstanbul'da daha ziyade yabancıların ve gayrimüslim Osmanlıların devam ettiği ve Fransızca eğitim yapan Saint Benoît, Notre Dame de Sion gibi okullar vardı, ancak bu okullar Osmanlı'dan çok Fransa'nın denetiminde idiler. Amaç, Osmanlı Devleti'nin etkin olacağı batılı bir kurum yaratmaktı. Bu amaç doğrultusunda 1 Eylül 1868'de Abdülaziz'in katıldığı bir törenle Mekteb-i Sultanî adıyla kurum yeniden faaliyete geçer. Dönemin Paris büyükelçisi Mehmed Cemil Paşa ile Hariciye Nazırı Fuad Paşa'nın çabalarıyla kurum Fransa'daki lise eğitimine denk ve aynı kalitede öğrenci yetiştirir.
Tevfik Fikret ve öğrencileri





1908 yılında okulun müdürü olarak yeniden atanan Tevfik Fikret, Galatasaray’ın ve futbol oynayan öğrencilerinin arkasında tam destekle durmuştu. İlerici, çağdaş ve aydın bir müdürün öğrencileri sportif faaliyetlerde de aynı düsturla yol kat edeceklerdi. Ancak bir eksik vardı Galatasaray’ın renkleri tam anlamıyla oturmamıştı. İlk başlarda bayrak rengi olan kırmızı beyaz kazaklarla mücadele eden Mekteb-i Sultani öğrencileri dönemin baskıcı ve kuşkucu yönetimi tarafından veto edilerek başka renk arayışlarına girişmişti. Hatta bir dönem sarı-siyah veya lacivert renklerini de kullansalar da bu renkler kalıcı ve bağlayıcı olmamıştı. Gelin şimdi yeniden Ali Sami Bey’e kulak verelim.


"Birçok yerleri dolaştıktan sonra, nihayet Bahçekapı'daki Şişman Yanko'nun dükkânına gidilerek orada zarif iki yünlü kumaşa tesadüf ettik. Biri, vişneye çalan koyuca tatlı bir kırmızı, öteki de, içinde turuncudan iz taşıyan tok bir sarı. Tezgâhtar, mahirane bir el hareketi ile kumaşların dalgalarını birleştirdi. Bir saka kuşunun başı ile kanadının yarattığı renk güzelliğine benzer bir parlaklık hâsıl oldu. Ateşin içindeki renk oyunlarını görür gibi olmuştuk. Sarı-Kırmızı alevinin takımımız üstünde parıldamasını tasavvur ediyor ve bizi derhal galibiyetten galibiyete götüreceğini tahayyül ediyorduk. Nitekim de öyle oldu." Buna karşılık kuruculardan Bekir Sıtkı, söz konusu renklerin Gül Baba'nın II.Beyazıt'a verdiği sarı ve kırmızı güllerden esinlendiğini ileri sürer.








Tevfik Fikret'in desteğini alan öğrenciler onun müdürlüğe tayin olduğu yıl, yani 1908-1909 sezonunda İstanbul Ligi'ne güçlü bir kadroyla katılır ve şampiyonluğu kazanan ilk Türk takımı olur. Bunda Galatasaray'ın koruyuculuğunu üstlenen Tevfik Fikret'in ve futbolcuların büyük emekleri vardır.

Ali Sami, Ahmet Robenson, Adnan İbrahim, Milo Bakiş, Sabri Mahir, Hasan, Bekir Sıtkı, Horace Armitage (Kaptan), Fuat Hüsnü, Cyrille, Celâl, İdris ve Emin Bülend'li kadrosuyla ilk şampiyon Galatasaray aradığı morali de bulur.

Sarı kırmızılı aslanlar, bir yıl sonra da, güçlü rakipleri arasından şampiyon olarak sıyrılır. Galatasaray'ın başarısı bir sonraki sezonda da devam eder ve 1910-1911 sezonunda şampiyonluğa tekrar ulaşır. Galatasaray'ın Avrupa şampiyonluğuna kadar uzanan başarıları bundan sonra birbirini hiç durmadan takip eder.


 Rerere Rarara Galatasaray Galatasaray Cim bom bom  
Atatürk'ün hediye ettiği portre

İlk şampiyon Galatasaraylılar aldıkları İstanbul Ligi Şilti'ni de çok sevdikleri müdürleri, ağabeyleri, hocaları, Tevfik Fikret ile paylaşmış, o günün anısına da unutulmaz bir hatıra pozu vermişlerdir.


1914-15 1.Dünya Savaşı ülkeyi olduğu gibi Galatasaray’ı da sarsmıştı. Liseden sahaya, sahadan ise cepheye giden Galatasaraylılar Çanakkale Savaşı döneminde mezun veremeyecek duruma gelmişti. O dönem lise sıralarındaki çocuklar bile vatan müdafaası için cepheye şehit olmaya koşmuştu.

İstanbul’un işgal yıllarında çatısında Türk bayrağı olan ve indirtmeyen iki kurumdan biri posta teşkilatı ve Galatasaray Lisesi idi. Cephelerde vatan için koşan aslanlar 1919’da Gazi Mustafa Kemal önderliğindeki Türk Kurtuluş Savaşı yıllarında da hem bağımsızlığın hem de ilerde kurulacak modern, laik, disiplinli Türkiye’nin de öncüsü olacaklardı. Atatürk ise 1930-1932-1933 yılları arasında Galatasaray’ı ziyaret ederek burada kafasındaki modern Türkiye’nin yansımasını bizzat deneyimlemişti. Ayrıca kendi portre resmini imzalayarak Galata Saraylılara hediye olarak vermiştir. Başka bir kulübe böyle bir hediyesi yoktur. Galatasaray’ın içinden çıkan Ateş-Güneş spor ise Atatürk’ün sağlığında başarılar elde etmiş ve Atatürk’ün kendi Güneş Dil Teorisinden dolayı bu kulübü desteklediği söylenmektedir.


Bu yazıyla sizlere Galatasaray kültürünü ve Türkiye için önemini anlatmak istedim. Ayrıca Galatasaray’a atılan çirkin ve haksız iddiaların ise muhatap almadan cevapladığımı düşünüyorum.

116 senelik muhteşem tarihi, kimsenin yanına bile yaklaşamadığı sayısız başarıları, müzesinde rakiplerinin iki katı kupası olan, Türk sporunda ilk ve teklerin takımı, var olduğundan beri Türk olmayan takımları en çok yenen Türk takımı, ülkesinin medar-ı iftiharı, UEFA ve süper kupa sahibi, dünyanın en büyük taraftar oluşumu ultrAslan’ın gururu, 1481’den beri kültürün simgesi, 1905’den beri sporun beşiği anlı şanlı Galatasaray

Son olarak sizlere renklerin öyküsünü anlatan iki tane mini reklam belgeselini bırakıyorum…




Yorumlar